İçindekiler
Kader ve Kaza İnancı
1. İnsanın İradesi ve Kader
Kader ve Kaza İnancı: Kader İnancı
Sözlükte :
– Nizam, ölçü ve denge anlamlarına gelir.
Terim olarak:
– Evrende gerçekleşecek olan tüm olayların ne zaman ve ne şekilde gerçekleşeceğinin Allah tarafından bilinmesidir.
Kısaca Kader;
– Görülmez.
-Allah’ın sonsuz ilmidir.
-Plandır. – Sebeptir.
-Allah’ın sonsuz kudretidir.
-Allah’ın İlim, irade ve kudret sıfatlarının yansımasıdır
Varlıkları istediği şekilde ve biçimde yaratması, insanların özgür iradeleriyle yapacaklarını Allah’ın önceden bilmesi ve düzenlemesine kader denir.
İlim, irade(isteme) ve kudret sıfatları ön plandadır.
UNUTMA
– Ecek, -acak ile biten kelimelerin yanı sıra düzen, ölçü, miktar ifadeleri varsa kaderdir.
ÖRNEK:
Güneş, ay, yıldız ve tüm gezegenlerin yaratılması
Mevsimlerin oluşması, Gece ve gündüzun yaratılması.
– Yarın pikniğe gideceğiz.
– Su 100 derecede kaynar vb.
“O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, Güneşi ve Ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir (ölçüp biçmesidir).” (En’âm suresi, 96. ayet.)
Kader ve Kaza İnancı: Kaza İnancı
Sözlükte:
Bir Hükmetmek, emretmek, yaratmak ve gerçekleştirmek anlamlarına gelir.
Terim olarak:
Ezelde bilinen ve takdir edilen şeyin, yeri ve zamanı geldiğinde Allah tarafından yaratılması demektir.
Kudret ve Tekvin(yaratma) sıfatları ön plandadır.
Örneğin; “Su 100 derecede kaynar.” kuralı kader kavramını ifade ederken, 100 dereceye ulaşan suyun kaynaması da kazadır.
“-dı, -di, vb” gibi geçmiş zaman bildirilirse kaza olur.
* Kaza kelimesi Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın varlıklara karşı karar, emir ve fiillerini ifade etmek için kullanılmaktadır.
“Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.” (Fussilet suresi, 12. ayet.)
Kader ve Kaza İnancı hadislerde de vardır.
* Hz. Peygamber (s.a.v.), Cibril hadisi diye bilinen hadiste açıklandığı gibi kadere imanı, iman esasları arasında saymıştır.
Cebrail (a.s) Hz. Peygambere “Bana iman hakkında bilgi ver.” dedi.
Resûlullah şöyle buyurdu: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.” cevabını vermiştir.
(Müslim, İman,1.)
Kader ve Kaza İnancı
– Allah’ın ilminin sonsuz olduğunu, her şeyi kuşatan bir iradesinin bulunduğunu bilmektir.
– O’nun kudretinin bütün varlıklardan üstün olduğunu kabul etmektir.
– Allah’a iman etmenin doğal neticesidir ve İslam’ın inanç esaslarındandır.
Kader ve Kaza İnancı: Allah Her Şeyi Bir Ölçüye Göre Yaratmıştır
– Evrende var olan her şey Allah’ın (c.c.) yaratmasıyla oluşmuştur.
– Bu yaratma planlı ve ölçülüdür.
“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak ve düzensizlik görüyor musun?”
(Mülk suresi, 3. ayet.)
– Evreni ve içindekileri yaratan Allah (c.c.) bu düzenin ahenk içinde devam etmesini de sağlamaktadır.
“Biz yeryüzünü bir döşek, dağları da onun için birer kazık kılmadık mı? Sizi çift çift yarattık, uykunuzu dinlenme vakti kıldık, geceyi bir örtü yaptık, gündüzü geçimi sağlama vakti kıldık, üstünüze yedi kat sağlam gök bina ettik, parlak ışık veren güneşi var ettik, taneler, bitkiler ve ağaçları sarmaş dolaş bahçeler yetiştirmek için yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur indirdik.”
(Nebe’ suresi, 6-16. ayetler.)
– Allah’ın (c.c.) her şeyi bir ölçüye ve düzene göre yarattığının örnekleri her insanın anlayacağı derecede açıktır.
– İlk olarak insanın mükemmel yaratılışı bu ölçü ve düzenin bir göstergesidir.
“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tîn suresi, 4. ayet.)
“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Bunların her biri bir yörüngede yüzmektedirler.” (Enbiyâ suresi, 33. ayet.)
Kader ve Kaza İnancını gösteren işaretler yukarıda zikredilmiştir.
Kader ve Kaza İnancı: Evrendeki yasalar
Fiziksel yasa – Biyolojik yasa – Toplumsal yasa
* Evrendeki her şey Allah’ın koyduğu yasalara göre hareket etmektedir.
* Allah’ın evrendeki uyumu sağlamak için koyduğu bu yasalara sünnetullah veya âdetullah denir.
Fiziksel Yasa
* Fiziksel yasalar, madde ve enerjinin oluşumu, yapısı, hareketi, değişimi ve maddeler arası ilişkilerle ilgili yasalardır.
* Allah’ın koyduğu bu yasalar evrenseldir.
* Deney gözlem ve araştırmalar sonucu insanlar tarafından tespit edilir.
* Yağmurun yağması, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, ısınan suyun buharlaşması gibi olaylar Allah’ın koyduğu fiziksel yasaların bir sonucudur.
“Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır. Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir. Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur. Ne güneş aya yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” (Yâsîn suresi, 37-40. ayetler.)
* Suyun kaldırma kuvvetiyle gemilerin denizlere ve okyanuslara açılarak insanlara fayda sağlamaları, Allah’ın evrende yarattığı değişmez fiziksel yasalar sayesindedir.
* Fiziksel yasalara bağlı olarak yapılan araştırmalar neticesinde günümüzde kullandığımız buzdolabından ütüye, bilgisayardan telefona, otomobilden uçağa daha birçok ürün geliştirilmiştir.
Biyolojik Yasa
– Canlıların doğması, gelişmesi ve üremesi gibi olaylar biyolojik yasalar kapsamında değerlendirilir.
– Yüce Allah bitki, hayvan ve insanların yapı ve işlevlerini biyolojik yasalara bağlı kılmıştır.
“Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra da sizi birbirinize eş kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne doğurur…” (Fâtır suresi, 11. ayet.)
– Bulundukları çevreye uyum sağlayabilmeleri için Allah kuşlara kanat, balıklara solunum için solungaç vermiştir.
– Beslenme durumlarına göre hayvanlara verilen çene yapıları da farklıdır.
– İklime göre hayvanların yapılarının farklı olmasının yanında bitkilerinde iklimlere göre farklı farklı olması bu yasaya örnektir.
“Gökten su indiren O’dur. (Buyurdu ki:) İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinden üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşil bitki, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik; birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En’âm suresi, 99. ayet.)
Toplumsal Yasa
* Toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için uyması gereken yasalara toplumsal yasalar denir.
* Allah, evrendeki düzen için fiziksel ve biyolojik yasalar koyduğu gibi toplumların düzeni için de toplumsal yasalar koymuştur.
* Sevgi, saygı, kardeşlik, doğruluk, adalet, kul hakkı gibi ilkeler toplumsal yasaların temelini oluşturur.
* Kur’an’da toplumsal yasalar, kıssalarla anlatılmaktadır.
* Bu yasalara göre yaşayan topluluklar huzur bulmuş, uymayanlar ise birçok toplumsal sorunla karşılaşmışlardır.
* Bu yasalar; insanların çevresiyle uyum içerisinde olmasını, birbirlerinin hak ve hukuklarını gözetmesini ve zarar verici davranışlardan kaçınmasını sağlar.
2. İnsanın İradesi ve kader (Kader ve Kaza İnancı)
- İnsan akıl ve irade sahibi bir varlıktır.
- İnsan eylemlerinden sorumludur.
- İnsana düşünme yeteneği verilmiştir.
- İnsana vahiyle doğru yol gösterilmiştir.
- İnsan özgür bir varlıktır
– İnsanın akıllı ve irade sahibi olması davranışlarından sorumlu olması anlamına gelir.
– Bu yüzden Kader ve Kaza İnancı; insanın akıl ve sorumluluk sahibi olmasıyla yakından ilgilidir.
– Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerden biri olan akıl, insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliktir.
– İnsan, aklı sayesinde düşünür, araştırma yapar, mutlu olmak ve hayatı kolaylaştırmak için çalışır, üretimde bulunur.
– İnsan, aklını kullanarak seçimlerde bulunur.
– Aklı sayesinde iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilir.
– İslam dinine göre Allah’ın emir, yasak ve öğütlerine insanın muhatap olmasının sebebi, onun akıl ve irade sahibi olmasıdır.
– Akıllı olmanın insana yüklediği sorumluluk Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilmiştir:
“Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrâhîm suresi, 52. ayet.)
Sorumluluk
* Bir kimsenin verdiği kararların sonuçlarını üstlenmesi, yaptığı ya da yapması gerekirken yapmadığı işlerden dolayı hesap vermek zorunda olmasıdır.
* İnsan aklı ve iradesi sebebiyle tercihlerinde özgürdür ve bu tercihler sonucu ortaya çıkan durumlardan da sorumludur.
“Kim iyi bir iş yaparsa faydası kendisinedir ve kim kötülükte bulunursa zararı kendisinedir…” (Fussilet suresi, 46. ayet.)
İrade
* Dileme, tercih etme, karar verme ve bunlar için gerekli güç ve yeteneğe sahip olmayı ifade eden irade, küllî ve cüzî olmak üzere ikiye ayrılır.
Küllî İrade: İnsanın iradesinin dışında olan kalbimizin çalışması, nefes alıp verişimiz, midemizin yiyecekleri sindirimi, ne zaman, nerede, hangi anneden doğacağımız, hangi ırktan olacağımız, göz rengimiz, ten rengimiz, saç rengimiz bütün bunlar Yüce Allah’ın takdiri ile gerçekleşir. Bu alana ise küllî irade denir.
*** Allah’ın istediğini istediği gibi dilemesi ve seçmesi olan küllî irade Allah’ın mutlak ve sınırsız iradesidir.
Cüzî İrade : Yazı yazmak, oturmak, kalkmak, çalışmak, namaz kılmak, iyi veya kötü davranışta bulunmak özgür irademizle seçerek yaptığımız davranışlardandır.
***Allah tarafından insana verilen sınırlı özgürlük ve insanın tercih etme kabiliyetidir.
* Yüce Allah insana tercihlerini doğru bir şekilde yapması için rehber olmak üzere peygamberler ve ilahî kitaplar göndermiştir. •
* Bütün bu imkânları insana bahşeden Allah, onun seçimlerini de özgür iradesine bırakmıştır.
“Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan suresi, 3. ayet.)
* Bu bilinçle hareket eden insan “Kaderim böyleymiş, ne yapsam boş!” gibi söylemlerle sorumluluktan kurtulamayacağını bilmelidir.
* Aklını ve iradesini doğru yönde kullanmalı; yapacağı işlerin hayır mı şer mi olduğunun, tercihlerinin onu cezaya mı yoksa mükâfata mı götüreceğinin hesabını yapmalıdır.
3.KADERLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Gerek dinî literatür de gerekse halk arasındaki deyim ve sözlerde karşımıza çıkan ve kaderle ilişkilendirilen bazı kavramlar vardır.
Kaderle İlgi Kavramlar
Ömür – Ecel Emek – Rızık Tevekkül Başarı – Başarısızlık Sağlık – Hastalık
ÖMÜR VE ECEL:
-İnsanın ve diğer canlıların doğumundan ölümüne kadar geçen zaman dilimine ömür denir.
– Allah’ın takdir ettiği bu ömrün bittiği, hayatın sona erdiği âna da ecel denir.
* Kum saatindeki kumların sayısına ömür dersek, son kumun düşme anına ecel diyebiliriz.
EMEK VE RIZIK:
– Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücüne İnsanın bir amaca ulaşması, bir yarar elde etmesi için zihinsel ve bedensel olarak çaba sarf etmesi, gayret göstermesine emek denir.
– Canlıların ihtiyaç duyduğu ve yararlandığı, Allah tarafından sağlanan her türlü nimet rızık denir.
– Rızkı veren Allah’tır.
– Ancak kulların da çalışıp çabalayıp kendilerine takdir edilmiş olan rızkı helal yoldan kazanmak için gayret göstermeleri gerekir.
“İnsan ancak kendi çalışmasının karşılığını elde edebilir. Onun çalışması ileride kesinlikle gözler önüne serilecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine eksiksiz olarak verilecektir.”(Necm suresi, 39-41.)
– İnsan, çalışır, çabalar ve rızkını kazanmak için tercihlerde bulunur.
– Allah da onun bu tercihine, çabasına göre rızkını yaratır.
– Fakat bu durum, “Kaderimde ne varsa o olur, nasıl olsa rızkı veren Allah’tır (c.c.).” deyip insanı çalışmamaya, tembelliğe götürmemelidir.
– Böyle diyen bir kişi, kaderi yanlış anlamaktadır.
TEVEKKÜL:
Sözlük anlamı: Güvenmek, dayanmak, teslim olmak gibi anlamlara gelir.
Terim anlamı: Allah’a dayanıp güvenmek, çalışıp çabalarken Allah’ı daima yanımızda bilmek ve işlerin sonucunu Allah’a bırakmak demektir.
* Tevekkül, tüm yapılması gerekenleri yaptıktan sonra insanın içinde duyması gereken iç huzur, mutmain olma ve en önemlisi Allah’ın takdir edeceği sonuç ne olursa olsun buna razı olma ahlakıdır.
* Yüce Allah, bir ayette şöyle buyurmuştur:
“…Müminler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Âl-i İmrân suresi, 122.)
* Bizler bir işe başlamadan önce gerekli tedbirleri almalı, sağlıklı bir sonuç almak için neler yapılması gerekiyorsa hepsini yerinde ve zamanında yapmalıyız.
* Sonucun hayırlı olması için de Allah’a güvenip ondan yardım istemeliyiz.
BAŞARI VE BAŞARISIZLIK:
– İnsan kendisine verilen akıl ve iradesiyle başarıya gidecek yolları öğrenir ve tercih eder.
– Tercihleri sonucunda ya başarılı ya da başarısız olur.
– Bir tercih söz konusu olduğu için başarı veya başarısızlığın sorumluluğu insanın kendisine aittir.
Örneğin; bir sporcunun başarılı olması için beslenmesine, antrenmanlarına, uyku düzenine dikkat etmesi gerekir. Bu sayede sağlıklı bir hayat sürdürerek spor yapmanın asıl amacına da ulaşması mümkün olabilir.
– Başarı yolunda insanın önüne çok sayıda engel çıkabilir ama hemen vazgeçmek ve sorumluluktan kaçmak doğru değildir.
– Peygamberlerin her türlü engellemeler rağmen tebliğden vazgeçmemeleri buna örnektir.
– Başarı yolunda sorumluluklarını yerine getirdikten sonra başarının Allah’ın bir lütfu olduğunu da bilinmelidir.
“… Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah’ın yardımı iledir. Yalnız ona dayandım ve yalnız ona döneceğim.” (Hûd suresi, 88. ayet.)
– Çok çalışmasına rağmen arzu ettiği başarıya ulaşamayan insan da “Ben ne bahtsızım.” diyerek Allah’ın takdirine isyan etmemeli, gayreti elden bırakmamalıdır.
SAĞLIK VE HASTALIK:
Sağlık, Allah’ın insana bahşettiği nimetlerin başında gelir.
Hastalık, insanın sağlığının bozulmasıdır.
– Yediğimiz, içtiğimiz şeylerin sağlıklı olması; çevrenin hijyen şartlarına uygun olması; uyku ve dinlenme gibi hususlara dikkat edilmesi hastalıklardan korunmamız için büyük bir önem arz eder.
– Dinimizde helal ve temiz olanı tercih etmek, haramdan uzak durmak da beden ve ruh sağlığımız açısından önemlidir.
– İnsanlar hasta olabilir.
– “Hasta olmak benim kaderimde varmış.” diyerek tedavi olmamak veya hastalığa çare aramamak doğru bir kader anlayışı değildir.
– Hasta olan kişi yeniden sağlığına kavuşmak için gerekli tedavi yollarına başvurmalı ve Allah’a dua etmelidir.
4. BİR PEYGAMBER TANIYORUM: HZ. MUSA (A.S.)
GENEL BİLGİLER
- Ö. 13 veya 15. yüzyılda Mısır’da doğmuştur.
- Soyu Hz. İbrahim (as)’a dayanır.
- İsrailoğullarına gönderilmiştir.
- 34 Sure de ve 136 yerde ismi geçiyor.
- Kur’ân da hakkında çok bilgi yer alır.
- Ülü’l-azm (en yüksek derecedeki) peygamberlerin üçüncüsüdür.
- Kendisine dört kutsal kitaptan biri olan Tevrat verildi.
- Musa Aleyhisselam’a Allah ile konuşması sebebiyle “Kelîmullâh” dendi.
- Mısır Firavununa karşı tevhid mücadelesini sürdürmüştür.
* Eski Mısır’da krallara Firavun adı verilirdi.
* Hz. Musa’nın (a.s.) doğduğu zamandaki Firavun, Hz. İbrahim’in (a.s.) soyundan gelen İsrailoğullarına türlü işkenceler yapıyordu.
* Gördüğü bir rüya sebebiyle bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti.
Yüce Allah Hz. Musa’nın (a.s.) annesine “…Onu emzir, başına bir şey gelmesinden endişe ettiğinde onu nehre bırak. Korkup kaygılanma. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız…” diye vahyetti. (Kasas suresi, 7. ayet.)
* Vahye uyan anne, yavrusunu firavun’un askerlerinden korumak için nehre bıraktı.
* Ablasına da “onu izle.” dedi.
* Musa’yı (a.s) taşıyan sandık, dalgalarla sürüklenerek allah’ın izniyle firavun’un sarayına ulaştı.
* Allah’ın lütfu ile bu sandık Firavun’un sarayına gitti ve Firavun’un hanımı Asiye bu çocuğa sahip çıktı.
“Firavun’un karısı, ‘o, senin ve benim göz aydınlığımız, muradımız olsun! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur veya onu evlât ediniriz.’ demişti. Onlar işin farkında değillerdi…” (Kasas suresi, 9. ayet.)
* Hazret-i Mûsâ’ya bir sütanne arandı. Fakat çocuk, hiçbir anneyi emmiyordu. Yüce Allah Hz. Musa’yı (a.s.) korudu ve annesini ona sütanne olarak kavuşturdu.
“Biz önceden onun, başka sütanneleri kabul etmesini engellemiştik. Bunun üzerine ablası, ‘Sizin adınıza onun bakımını üstlenecek, üzerine titreyecek bir aile bulayım mı?’ dedi. Böylelikle biz annesinin gönlü rahatlasın, gam çekmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye onu annesine geri verdik; fakat oradakilerin çoğu bunu bilmiyorlardı.” (Kasas suresi, 12-13. ayetler.)
* Hz. Musa (a.s.), Firavun’un sarayında fakat kendi annesinin kucağında emniyet içinde büyüdü ve olgunluk çağına geldi.
* Musa (as) kavgayı ayırayım derken yanlışlıkla bir adamı öldürmesi sonucu Firavun’un kısas yapmak istemesi dolayısı ile Mısır’dan ayrılarak Medyen’e gitti.
“Medyen suyuna vardığında orada hayvanlarını sulayan bir grup insanla karşılaştı. Onların biraz ötesinde de (hayvanlarının suya gelmesini) engelleyen iki kadın gördü. Onlara, ‘meseleniz nedir?’ diye sordu. ‘Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (hayvanlarımızı) sulayamayız; babamız da çok yaşlıdır.’ dediler. Musa (a.s.) onlara yardım etti ve hayvanlarına su içirdi. Sonra gölgeye çekildi: ‘Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım.’ dedi.” (Kasas suresi, 23-24. ayetler.)
* Bu iki kızın babası olan Hz. Şuayb (as) Hz. Musa’yı (a.s.) evine davet etti.
* Onun kızı Safura ile on yıl kalmak şartı ile evlendi ve on yıl onun koyunlarını güderek çobanlık yaptı.
* Süre bittikten sonra Musa (a.s.)eşiyle birlikte yolda giderken Allah (c.c.) tarafından kendisine peygamberlik görevi verilmiştir.
* Firavun’u ve Mısır halkını Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine inanmaya çağıracak bir elçi olarak seçilmiştir.
PEYGAMBERLİK NASIL VERİLDİ?
* Yolda şiddetli bir yağmur bastırdı. Bir kış akşamıydı. Her yer zifiri karanlıktı. Geceyi geçirmek üzere bereketli Tûr Dağı’na sığındılar.
* Uzakta parlak bir ışık gördü. Âilesine, oradan bir ateş alıp döneceğini ve bulundukları yerden ayrılmamasını tenbih etti.
* Aslında O’nun gördüğü ateş, kendisini peygamberliğe hazırlamak için bir işâretti. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“Sonunda Mûsâ süreyi doldurup âilesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş gördü. Âilesine: «Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm. Belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir kor parçası getiririm!» dedi.” (Kasas, 29)
* Hz Musa ateşe yaklaştığında Allah (cc) kendisi ile konuştu.
“Oraya gelince, o mübârek yerdeki vâdînin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: «Ey Mûsâ! Bil ki Ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allâh’ım!»” (Kasas, 30)
“Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan:) «Ey Mûsâ!» diye seslenildi: Muhakkak ki Ben, evet Ben, Sen’in Rabbinim! Hemen ayakkabılarını çıkar! Çünkü Sen, kutsal Tuvâ Vâdîsi’ndesin! Ben Sen’i seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver! Muhakkak ki Ben, yalnızca Ben Allâh’ım! Ben’den başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; Ben’im zikrim için namaz kıl! Kıyâmet günü mutlakâ gelecektir. (Tâhâ, 11-16)
VERİLEN MUCİZELER
* Mûsâ (as)’a, asâsını yere atması emrolundu. Asâ dev bir yılan hâline geldi. Hazret-i Mûsâ korktu. Kendisine, korkmaması, zîrâ emniyet içinde olduğu bildirildi.
* Hazret-i Mûsâ (as)’a ikinci bir mûcize olarak elini koynuna sokması emredildi. Mûsâ (as) bu ilâhî emri yerine getirince, eli, her türlü illet ve hastalıklardan uzak ve parlak bir güneş gibi bembeyaz bir hâle gelmişti.
* Daha sonra da kardeşi Hârûn’u kendisine yardımcı olarak istedi.
“Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha fasihtir. O’nu da, beni tasdik eden bir yardımcı olarak beraberimde gönder! Zîrâ bana yalancılık ithâmında bulunmalarından endişe ediyorum!” (Kasas, 34)
* Yüce Allah, Hz. Musa’nın (a.s.) kardeşi Harun ile birlikte Firavuna gitmesini ve onu hakka davet etmesini istemiştir.
* Hz. Musa’nın (a.s.) davetini kabul etmeyen Firavun onu zindana atmakla tehdit etti. Yüce Allah Hz. Musa’yı (a.s.) birtakım mucizelerle destekledi. Asâsı kocaman bir yılan oldu.
* Elini koynuna sokup çıkarınca gözleri kamaştıran bir nur gibi parlayıverdi. Bu mucizeler karşısında şaşkına dönen Firavun iman etmemekte direndi.
Bunun üzerine en ünlü sihirbazlarını toplayarak Hz. Musa’yı (a.s.) mağlup edebileceğini düşündü.
* Sihirbazlar Hz. Musa’ya (a.s.) karşı halkın önünde yarışa giriştiler.
(Sihirbazlar), ‘Ey Mûsâ! Ya önce sen at ya da önce atanlar biz olalım.’ dediler. (Mûsâ), ‘Siz atın.’ dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar. Biz de Mûsâ’ya ‘Asânı at!’ diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor!
Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yaptıklarının asılsız olduğu anlaşıldı. İşte Firavun ve kavmi orada yenildiler ve küçük düşüp yarıştan çekildiler. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ‘Âlemlerin Rabbine, Mûsâ ve Hârun’un Rabbine iman ettik.’ dediler.”
(A’râf, 115-122.)
* Hz. Musa (a.s.) ve Hz. Harun (a.s.), Firavun’un iman etmesi için çok çaba sarf ettiler.
* Ancak Firavun bir türlü yola gelmedi ve küfürde ısrar ederek insanlara karşı zulmünü artırdı.
* Bunun üzerine Hz. Musa (a.s.) inananları toplayarak Filistin’e doğru yola çıktı.Firavun bu durumu fark edince ordusuyla beraber Hz. Musa (a.s.) ve İsrailoğullarını takip etmeye başladı.
* İsrailoğulları Firavun ve ordusunu görünce korkmaya başladılar.
* Çünkü önlerinde deniz arkalarında ise gaddar bir kral ile ordusu vardı.
* Bu olayın devamı ayette şöyle geçmektedir:
“Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” dedi. Bunun üzerine Musa’ya, “Asân ile denize vur!” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu. Ötekilerini de oraya getirdik. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık…”(Şuara, 62-65)
Firavun ise ordusuyla birlikte onların peşine düştü ve hepsi denizde boğulup gitti.(Taha, 78)
* Öleceğini anlayan firavun son bir umitle secdeye kapanmış ve “Musa’nın Rabbine iman ettim.” demiştir. Ancak onun bu imanı kabul olmamıştır.
* İşte böylece Yüce Allah yeryüzünde bozgunculuk yapanları cezalandırmış, Allah’a (cc) inanıp peygamberinin peşinden gidenleri ödüllendirmişti.
* Hz. Musa (a.s.), Allah’ın (c.c.) çağrısı gereği kardeşi Hz. Harun’u (a.s.) yerine vekil bırakıp Sina Dağına gitti. Kırk gün kaldı. Bu arada Tevrat indirildi. Geri döndüğünde halkının “Samiri” adlı birinin ayartması ile ziynet eşyalarını eriterek buzağıya benzeyen bir put yaptığını gördü. Bu duruma çok kızmıştır.
* Allah’ın verdiği onca nimeti unutmuşlar ve sürekli batıl yollara girmede ısrar etmişlerdir.
* Hz. Musa (a.s.) ve kardeşi Hz. Harun (a.s.), dünya yaratıldığı günden beri devam etmekte olan hak ve batıl mücadelesinin iki büyük peygamberidir.
* Firavun gibi bir güç karşısında Allah’ın (c.c.) yardımıyla sergiledikleri vakur, asil ve sabırlı duruş kötülüklerle mücadele konusunda hepimiz için güzel bir örnektir .
5. BİR AYET TANIYORUM: AYET EL- KÜRSİ VE ANLAMI
Genel Bilgiler
- Bakara suresinin ayetidir
- İçinde “kürsi” sözcüğü geçtiği için bu isimle anılır.
- Medine döneminde inmiş bir
KONUSU
- Bu ayette Allah’ın birliği vurgulanarak İslam’ın en temel ilkesi olan tevhit üzerine durulmuştur.
- Kâinatta ki bütün olayların O’nun ilmi, iradesi ve kudretiyle gerçekleştiğine değinilmiştir.
- Yüce Allah’ın bütün kâinatın sahibi olduğu, her şeyin Allah’a ait olduğu, bütün işlerin ancak O’nun izniyle gerçekleşeceği ayette geçen diğer hususlardır.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. Onu ne uyuklama tutar ne de uyku.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?
O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise onun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar.
Onun sonsuz kudreti, gökleri ve yeri kaplar. Onları görüp gözetmek ona ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca odur.
ÖNEMLİ (esma-i hüsna)
ALLAH: Uluhiyete mahsus sıfatların(bütünlük ve üstünlük ifade eden bütün kemallerin) hepsini kendisinde toplayan. Bu ismi şerif isimlerin hepsini kendisinde toplar. Bir an bile yokluğunu farzetmek imkansız bulunan zat demektir. Bu ismi şerif ismi Azam’dır.
EL-HAY: Diri, herşeyi bilen ve her şeye gücü yeten. Allah teala diridir her zaman O’nu asla uyku uyuşukluk tutmaz.
EL-KAYYUM: Gökleri, yeri ve her şeyi tutan.
EL-ALİY: Pek yüksek olan.(Allah’tan üstün varlık düşünmek imkansızdır. Benzeri ortağı yardımcısı yoktur.)
EL-AZİM: Pek azametli (hakiki büyüklük Allah’ındır).
Ne Zaman Okumalıyız?
- Farz namazlarından sonra okunur.
Bir farz namazın ardından Ayet el-Kürsi okuyan kimse, sonraki namaza kadar Allah’ın himayesindedir.
- Gece uyumak için yatağa girince.
Uyurken Ayet el-Kürsi okuyana şeytan yaklaşmaz. (Hadis)
- Başına gelecek kötülüklerden korunmak için okunur.
Bizleri İBRAHİM HOCA DİKAB olarak YouTube den takip edebilirsiniz.
DKAB ÖĞRETMENLERİNE ÖZEL FACEBOOK GRUBUMUZA KATILIN